Farkında olsak da olmasak da tüm eylemlerimizin, davranışlarımızın ve düşüncelerimizin arkasında değerlerimiz vardır. Değerler, insanın, kendini, yaşamı, içinde bulunduğu toplumu ve dünyayı tanıması için önemli veriler içerir. Değerlerinin bilgisine ulaşabilen insan, eylem ve davranışlarını değiştirebilme, dönüştürebilme gücüne sahip olur. Değerlerinin farkında olan kurumlar ve toplumlar da kendini tanıma, dönüştürme gücüne erişebilirler.
Değerler insan varlığının potansiyelleridir. Adeta tohum gibidir. Tohumu fark ederek, yeşertip filizlendirmek, bir bitkiye ya da bir ağaca dönüştürüp çiçeklenmesini, meyve vermesini sağlamak insanın kendi elindedir. İnsan bunu gerçekleştirebilir. Aksi takdirde tohumun ağaca dönmemesi, meyve vermemesi gibi, insan da potansiyelinin gereğini yerine getirememiş olur. Değerlerin görünür olması için gayret göstermek gerekir. Tohumun yeşermesi için uygun toprakta, uygun besinlerle ve suyla beslemek, güneşi yeterince almasını sağlamak ne kadar önemliyse, değerlerin yaşanması için uygun koşulların sağlanması, emek verilmesi, gayret gösterilmesi o derecede önemlidir.
Peki, potansiyelimizdeki değerleri yaşayan değerler haline nasıl dönüştürebiliriz? Bunun için birçok yol mevcuttur. Bununla birlikte, bunların yaşanma şekli, sırası ve niteliği herkeste farklı olabilir.
Farkındalık
Bu süreçte başlangıç, bilincimizi sürekli yükseltmemiz gerektiğinin farkına varmamızdır. Dikkatimizi ve gayretimizi bu farkındalıkta tutarak yol alınca ve her şeyi ve herkesi bütünün parçası olarak görmeye başlayan bir bilince ulaşınca değerleri algılamaya başlarız. Sadece insan olarak var olduğumuz için değerli olduğumuzu fark ederiz.
Bu farkındalık ile insana dair potansiyeli yani tüm insanların özünde olan sevgi, saygı, hoşgörü gibi evrensel değerlerin tohum misali var olduğunu ve bu tohumların ağaca, meyveye dönüşebileceğini görmeye başlarız. Diğer bir deyişle, kendimizde olduğu gibi, tüm insanlarda da var olan potansiyelin uyanarak ifadeye dönüşebileceğini idrak ederiz.
Düşünce, sevgi ve sevgiye bağlı hoşgörü, saygı gibi değerler,
‘İNSAN’ potansiyelinin basit ifade şekilleri olarak türer.
(Arınmış Varlık İNSAN, Bölüm 3)
Bu aşamada, “Peki bendeki tohumlar fidana, ağaca dönüşmüş mü? Potansiyelimdeki değerlerin hangileri yaşantımda vücut buluyor, hepsini yaşatabiliyor muyum?” sorusunu samimi bir şekilde kendimize yöneltmemiz ve cevabı duyma cesaretini göstermemiz bizi sürekli gelişim yolculuğunda tutar.
Değerleri yaşayıp yaşamadığımıza bakarken en önemli ipucu ilişkilerimizdir. Çünkü değerler, ilişkiler yoluyla ortaya çıkar. İlişki, her şeyle olan ilişkimizi kapsar; kendimizle, çevremizle, doğayla, dünyayla, yaşamla nasıl ilişki kurduğumuzu fark etmek önemli bir aşamadır. İnsan bir ilişki varlığıdır. Çevremizle ilişki kurmak, değerlendirme yapmak bizim yapısal bir özelliğimizdir.
İlişkilerimizin niteliği her şeyi etkiler. Bireysel (istek, ihtiyaç, çıkar, beklenti veya yaşanmışlıklar, ezberler) ya da toplumsal (kalıplaşmış normlar, standartlar, kurallar, örf, adet gelenekler) değer yargılarının etkisinde isek, ilişki kurduklarımızın gerçek değerini göremeyiz. Değerlendirmelerimiz yargı ve yorumlardan oluşur. Bu düzeyde, eylemlerimiz tepkisel ve otomatiktir.
Bireysel ve toplumsal değer yargılarının etkisinden bağımsızlaştığımızda ise, ilişki kurduğumuz, değerlendirdiğimiz her neyse onu olduğu haliyle, gerçek değeriyle görürüz. Doğru değerlendirmeler yapar, değerli ve bağımsız eylemlerde bulunuruz.
Değerleri Davranışa Dönüştürme
Değerlerin nasıl yaşanacağı ve ne kadar yaşayabildiğimize dair içsel farkındalığın ardından sıra onları davranışa, yaşama dönüştürmeye gelir. Bu bizim en çok zorlandığımız aşama olabilir. Tohum önce fidana, sonra ağaca ve meyveye dönüşürken zorlanır tabi ki, ama yine de vazgeçmez.
Bunu kolaylaştırmak için herkesin kendine özgü yöntemleri olabilir. İnsan kendini tanıdıkça bu yöntemleri bulabilir. ‘Değerleri nasıl yaşama geçirebilirim?’ sorusunu kendimize sordukça özgün yöntemler bulabiliriz. Bunlardan bazıları neler olabilir?
Önce ‘sevgi, saygı v.b. bir değer bizde yaşanıyormuş gibi’ yaparak başlayabiliriz.
Değerlerin tanımlarının, derin anlamlarının üzerinde düşünebilir, dikkatimizi bu konuya verebiliriz.
Her karar, eylem ve davranışımızın hangi değerden kaynaklandığına dair farkındalık geliştirebiliriz. Davranışlarımızın arkasındaki sistem son derece karmaşık olsa dahi, bu konuda niyet etmek bile yardımcı olabilir.
Değerleri yaşama geçirmiş olan örnek kişilerin davranışlarını, yaşam deneyimlerini gözlemleyerek modelleyebiliriz. Çocukluk çağlarında ailemizde, çevremizde gördüğümüz davranışları farkında olmadan modelleyip kullandık. Yetişkin olduğumuzda da bilinçli olarak örnek davranışları modellememiz mümkün olabilir. Anadolu coğrafyasında yaşıyor olmak da bu açıdan bir avantaj sağlayabilir. Bugüne kadar yaşamış veya halen bu coğrafyada yaşayan bilge insanları da örnek alarak, davranışlarımıza geçirme konusunda ipuçları elde edebiliriz. Aynı davranışı yapmak değil, sadece yaklaşımını, değerleri nasıl yaşadığına dair ipuçlarını fark ederek özgünlüğümüzü kaybetmeden kendi yolumuzu çizebiliriz.
Bazen olumsuz davranışlar da öğretici olabilir. Öğrenmeye açık ve esnek olmak bu konuda işimizi kolaylaştırabilir.
Sürekli ve Tutarlı Olarak Uygulama Yapmak
Şüphesiz değerleri davranışa geçirmeye başlamak önemli bir aşamadır. Ancak bunu sürekli ve tutarlı bir hale getirmek, dolayısıyla değerleri yaşayan bir insan olmak son derece önemlidir.
Değerleri yaşamaya başlayınca çevremize yansıtırız. Bu yansıma bazen eylem ve davranışlarımızla olabildiği gibi, sessizliğimizle ve duruşumuzla da olabilir. Aynı örnekten hareketle, adeta tohum ağaca dönüşmüş, meyve vermiş ve meyveler yeni tohumların, yeni ağaçların oluşmasına vesile olmaya başlamıştır.
Bu süreçte hatırda tutacağımız konular neler olabilir?
Değerlerin Yaşanan Değere Dönüşmesi
Değerleri yaşama dönüştürürken, insanın kendi üzerinde çalışması gerekir. Davranış modellerini başkalarını değil, kendimizi değerlendirebilmek, hangi aşamada olduğumuzu, ilerleyip ilerlemediğimizi görebilmek için kullanmalıyız.
Değerlere dair davranış modelleri/yaşam örnekleri bize sadece ipuçları verir. Bunlar her zaman değişebilir, gelişebilir. Koşulların, durumların, ortamların kültürler ve kişiler için farklı olabileceğini, her an değişebileceğini dikkate alarak esneklik, uyum ve hoşgörüyle bakabilmeliyiz. Her durum kendine özgüdür, genelleme yapmaktan, kesin yargılara varmaktan kaçınmalıyız.
Davranış ve eylemlerin arkasındaki niyet ve amaçlara dikkat etmek önemlidir. Değerlerin temelinin İNSAN olduğunu hatırlamak gerekir. Değerlerimizin dahi sınır oluşturabileceği konusunda dikkatli ve farkında olmamız, odağa daima İNSAN’ı koymamız uygun olur. Eylemin İNSAN odaklı olması değerlerin gerçekten yaşandığını gösterir.
Bilinç yükseldikçe, değer duyumuz geliştikçe,
İNSAN odaklı eylemler artar.
Bir değerden hareketle olsa bile davranışları yargılamak yanıltıcı olabilir. Daha geniş bakış açısıyla; bütünsel bakabilmek gerekir. İnsanın fiziksel, duygusal, düşünsel, ruhsal boyutunu, yani bütün varlığını dikkate almak uygun olur. Her bilinç düzeyinin yaşam örneği, davranış modeli farklı olabilir.
Değerler iç içe geçmiştir. Birbirlerinden kesin sınırlarla ayrılmaları mümkün olmayabilir. Örneğin, bir eylemde sevgi ve saygı değerlerinin ifadeleri iç içe geçmiş olabilir. Bu durumda bu iki değerin ayrı ayrı nasıl ifade edildiğini değerlendirmemiz zor olabilir.
Bilinçli farkındalık ile hareket edebilmek için tutarlı bir şekilde niyeti ve dikkati odaklayabilmek, bu konuda kendine karşı şefkatli, hoşgörülü ve sabırlı olabilmek, her türlü zorluğa rağmen sürekli ve tutarlı olarak yaşama dönüştürmeye gayret etmek önemlidir. Hem değerlerin davranışa dönüşmesi hem de davranışların arkasında hangi değerlerin bulunduğuna dair farkındalık geliştirmenin zaman alabileceğini, belki de bir ömür sürebileceğini bilerek hareket etmek, kararlı olmak ve sürece güvenmek gerekir.
Değerleri canlı tutabilmek ve davranışa çevirebilmek bütüne hizmet etmemizi sağlar. Değerlerin varlık haline dönüşmesi önemlidir.
Sorumluluk
Bu süreç sonunda potansiyel olan değerlerin yaşanan değere dönüşmesi mümkün olur. Ne kadar potansiyel değeri canlandırabilir, yaşanan değere dönüştürebilirsek içinde bulunduğumuz toplumda da bu değerler yaşanabilir. Böylece sorumluluğumuzu yerine getirmiş oluruz. Bu hem bireysel hem de toplumsal sorumluluğumuzdur.
“Sevgi, saygı, hoşgörü, özgürlük, barış, adalet,
güven ve şefkat gibi evrensel değerler
birer kavramsal bilgi veya ideal olarak görülmekten çıkıp
fiilen yaşanan değerler haline gelecektir.”
(İnsanlık Manifestosu, 50.madde)
Rupert Sheldrake tarafından ortaya atılan ve son dönemde gitgide daha çok kabul görmekte olan morfogenetik alan teorisi “bir türün belli bir kritik kütleyi oluşturan sayıdaki üyesi belli bir beceriyi yaşamına geçirdiğinde, davranış değişikliğine gittiğinde o becerinin, davranışın fiziksel bir etkileşim içinde olmasalar dahi o türün diğer üyelerinde ortak beceriye, bilince dönüşmesi” sürecini anlatmaktadır. Dolayısıyla, toplumun, insanlığın her bir üyesine ait davranış, bilinç değişikliği çok değerlidir. Çünkü her bir davranış değişikliği kritik kütleye ulaşmak için önemli bir adımdır. Kritik kütleye ulaştıran en son kişi de o değişikliği gerçekleştirdiğinde, bireysel davranış değişikliği, toplumsal boyuta yansır ve ortak bir bilinç halini alır.
“Değişim bireyseldir, etkisi toplumsaldır.”
(İnsanlık Güneşi Vakfı)
Bu İNSAN olmanın sorumluluğudur. Evrensel değerleri yaşanan değer haline getirerek yeni insanlık anlayışını anlaşılır ve yaşanır kılma sorumluluğu. Bu bir anlamda bir davettir.
“Çiçek güzel kokmaya başladığında
arılar kendiliğinden gelir”
Ramakrishna
Yaşanan Değerden Yaşayan Değere Dönüşüm
İnsanın değeri, varlıktaki özel yeri, öz’günlüğü, bilinçli farkındalıkla bütüne verdiği katkı diyebiliriz. Bildiklerimizi, yaptıklarımızı, yapamadıklarımızı, davranışlarımızı kapsamakla birlikte aslında onlardan öte halimiz, ÖZ varlığımızdır.
Davranış ve eylemlerimizdeki en ufak değişikliğe dahi önem vererek, ‘ben ne yapabilirim ki’ demeden, özgünlüğümüzü görmek, bütündeki yerimizi ve sorumluluğumuzu fark ederek yerine getirmek ve içimizdeki potansiyel değerleri yaşamaya başlayarak yansıtmak en büyük sorumluluğumuzdur.
Değerler bende hal olduğunda, davranışlarımda, hayatın içinde varlık bulduğunda, bilince, kültüre, sisteme dönüştüğünde, insanlığa mal olduğunda, özne artık ben olmaz, özne artık değerin bizatihi kendisi olur.
Değer YAŞAYAN BİR DEĞER halini alır.
“İNSAN için değer, kendisini bulmuş olduğu bütünlükte,
her bütünleştiği varlık ile oluşturduğu güzelliktir.
Bunu yaşayan bir varlığın dünyada “değeriniz nedir?” sorusuna cevabı;
“diğer tüm varlıklara hizmet edebildiğim,
onları mutlu edebildiğim kadar” olacaktır.”
(Arınmış Varlık İNSAN, Bölüm 10)
İGV – Ortak Değerler Atölyesi, Tülay EROL
YARARLANILAN KAYNAKLAR:
- Akar, Ali, Düşünen Türkçe, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2020.
- Arınmış Varlık İNSAN, İnsanlık Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2023.
- https://www.scientificamerican.com/blog/cross-check/scientific-heretic-rupert-sheldrake-on-morphic-fields-psychic-dogs-and-other-mysteries/
- İnsanlık Güneşi Vakfı, Kurumsal Yol Haritası ve Değerleri Kitapçığı (yayınlanmamış eser)
- İnsanlık Üniversitesi. İnsanlık Manifestosu https://www.insanlikuniversitesi.org.tr/insanlikmanifestosu/
- Kuçuradi, İoanna, Etik, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara, 2018.
- Kuçuradi, İoanna, İnsan ve Değerleri, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara, 2020.
- Kuçuradi, İoanna, İnsanca Yaşayabilmenin Nesnel ve Öznel Koşulları Üzerine, İzmir Barosu Dergisi, Eylül 2019, s:461-468.
- Kuçuradi, İoanna, Uludağ Konuşmaları, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara, 2019.
- Lama, Dalai, Yeni Binyılın Değerleri, Dharma Yayınları, İstanbul, 2001.
- Living Values A Guidebook, Publication of the Brahma Kumaris World Spiritual University, London, 1995.
- Mengüşoğlu, Takıyettin, İnsan Felsefesi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1988.
- Bilgelik Güneşi Derneği (BGD) ve İnsanlık Güneşi Vakfı (İGV)’nın ortak projesi olan İnsanlık Üniversitesi Kütüphanesi ve arşivinden yararlanılmıştır.