Hayata açılan penceremiz olan dikkatimiz, bir anlamda sahip olduğu işlev dolayısıyla bizi dünyaya ve diğer insanlara bağlar. Neye dikkat göstereceğimizin kararını vermek ne göreceğimizi veya görmeyeceğimizi, neyi fark edeceğimizi ya da kaçıracağımızı belirler. Böylece hayatlarımız biçimlenir. Dolayısıyla dikkatimiz hayatımızı şekillendiren önemli yapı taşlarından birisidir.
Günümüzde hayatlarımız hiç farkında olmadığımız bir şekilde pek çok uyaran ve dış dünyadan gelen sinyal tarafından adeta istila edilmektedir. İş yerinde, evde ve hatta tatilde bile sürekli dikkatimizin sınırlarını zorlayan bir talep vardır çevremizden. Bu durum, yaşlı, genç, çocuk hepimizde akıl dağınıklığına yol açar. ‘Akıl dağılması kendi başına mutsuzluğun nedenidir’ der Daniel Goleman Odak isimli kitabında. Çünkü dikkat dağıldığı zaman olumsuz ruh hallerine daha çok meyilliyizdir.
Çevreden gelen çeşitli ve zorlu uyaranlara rağmen en güçlü akıl dağıtıcı içimizdedir. Biz farkında olmasak da sürekli çalışan zihnimiz dikkatimizi kendi kontrolüne çeker. Daniel Goleman ayrıca akıl dağılmasının verimliliğimizi de etkilediğini söyler. Ne yapıyor olursak olalım dikkatimizin dağılması tüm odağımızı dağıtır ve sürekli işleyen bellek kapasitemiz değişir ve tekrar tekrar süreç baştan başlar. Ayrıca yaşam tarzımız haline gelen çoklu görevler (aynı anda birden çok iş yapma) kronik bir şekilde kısmi dikkat kullanmamıza neden olur. Bu hem verimliliğimizi yok eder, hem de hayata karşı bizi duyarsızlaştırmaya başlar.
Baktıklarımızı görmemeye, işittiklerimizi dinleyememeye ve bir anlamda hayatı eksik ya da sığ bir şekilde algılamaya başlarız. Oysa ki hem kendimizi ve hem de başkalarını anlayabilmemiz, uyumlanabilmemiz için tam bir mevcudiyet ve odaklanma gereklidir. Kendimizle ve insanlarla uyumlanma ve ahengi yakalamanın en temel yolu dikkatimizi vermektir.
DİKKAT NEDİR?
Dikkat aslında bir beden fonksiyonudur, bu nedenle de öğrenilmesine ihtiyaç yoktur. Ama daha odaklı ve verimli olabilmemiz, hayatımızı daha anlamlı ve derin kılabilmemiz için geliştirilmeye ihtiyacı vardır. Aslında dikkat en kısa tanımıyla; bir hedefe yönelik bilinçli ve odaklı algı göstermektir.
Zihinlerimiz dış dünyadan gelen uyarıcıları almaya hazır haldedir, bunları fark eder ve amacına uygun olanları seçer. İşte bu süreci yönlendiren ve biçimlendiren kullandığımız dikkat mekanizmamızdır. Dikkatimizi etkileyen pek çok faktör vardır. Bunların bazıları dışarıdan gelen uyaranlar (ses, görüntü, koku vs.) bazıları ise iç uyaranlardır. Dış faktörler ne kadar kuvvetli olsa da içimizde yükselen herhangi bir duygumuz kadar dikkatimizi dağıtamayabilir. Gürültülü bir ortamda rahatlıkla konsantre olup kitabımızı okuyabilirken içimizden yükselen (örneğin; eşim nerede kaldı? Çoktan gelmeliydi düşüncesinden doğan) endişe duygusu ile konsantrasyonumuz bir anda kaybolabilir. Duygularımız dikkatimize yön veren en güçlü unsurlardır.
Olumlu duygular dikkat aralığımızı genişletir, herşeyi serbestçe içeri alır ve algılarımız değişir. Pozitif Psikoloji ile uğraşan Barbara Fredrickson; kendimizi iyi hisstettiğimizde farkındalığımız, her zamanki kendimizi merkeze alan “ben” odağından, daha kapsayıcı ve sıcak bir odak olan “biz”e genişlediğini söyler. Olumlu duygular öğrenmemiz ve performansımız için gerekli odaklanmayı, esnek düşünceyi ve sebat göstermeyi arttırır. Olumsuz duygular ise tam tersi etkiye sahiptir. Dikkatimizi bizi üzen şeye daha çok odaklanmamıza neden olur ve dikkatimizi daraltır hatta odaklanmamızı engeller, dağınıklığa sebep olur.
Dikkat mekanizmamız alt ve üst beyinden etkilenir. Üst beyin (korteks) daha yavaş ve istemli çalışırken, alt beyin (duygusal beyin) daha hızlı ve dürtüsel bir şekilde çalışır. Bu iki beyin birbirinden yarı bağımsız olarak çalışır. Biz yeni birşey öğrenmediğimizde alt beyin kontrolü eline almaya meyillidir.
Alt beyin sistemi sezgisel ve dürtüseldir, duygular tarafından yönetilir, günlük hayatımızdaki otomatize işleri yürütür. Dünyaya dair zihin kalıplarının yöneticisi konumundadır. Bu otomatik sistem çoğu zaman iyi çalışır ve yararlıdır. Hiç kimse 3 yıldır çaldığı piyanonun tuşlarını her gün en baştan öğrenmek istemez, ya da her gün kullandığınız arabada debriyajın yerini sorgulamak istemez. Bunları adeta hiç düşünmeden yapmamızı sağlayan, alt beynimizdir. Yani hayatı bizim için kolaylaştırır. Fakat bıçak sırtı bir durumu vardır. Rutin seçimlerimiz bilinçsizdir, alışkanlıklara bağlıdır, yaşam anlarımıza kronik olarak kısmi dikkat vermemize neden olur. Dolayısıyla eğer farkındalıkla yapmazsak ve direksiyonu otomatik pilota bırakırsak, tüm bu rutinler, tekrarlar ve alışkanlıklar düşüncelerimizin daralmasına, esnekliğimizin kaybolmasına ve deneyimlerimizin cansız ve renksizleşmesine neden olur. Hatırlayalım, akıl dağılması en sık rutin işler sırasında olmaktaydı, yani otomatik pilot devredeyken zihinsel gevezeliğimiz kontrolü ele alır ve biz yaşadığımız andan ve deneyimden bağımsız başka yerlerde geziniriz.
Peki bu otomatik yaşamdan daha canlı ve uyanık bir yaşama nasıl geçebiliriz? Nasıl bir dikkat bizim otomatik pilotun kontrolünden özgürleşmemizi ve deneyimlerimizi fark etmemizi sağlar?
BÜTÜNSEL DİKKAT (Panoramik, Dengeli, Tam, Saf, Alıcı Dikkat) :
Daniel Goleman bu tür bir dikkati; “Kendimizi belirli birşeye kaptırmadan, farkındalık alanımıza giren ne varsa ilgi gösterdiğimiz zihin hali, bu halde herşey zihnimizden akıp gider” şeklinde tanımlar.
Odağı andaki deneyim ve onun getirdiği tüm algı, duygu ve düşünceler olan bu dikkat tipinin en önemli özelliği; meraklı, açık zihinli ve kapsayıcı bir yaklaşımın varlığıdır. Yani şimdi-burada yaşanan deneyime karşı yargısız ve açık bir zihinle yaklaşabilmek ve yaşanan deneyim ile uyumlu ve rahat olabilmek demektir. Psikiatrist Dr. Daniel Siegel böyle bir dikkatin zihnin kendisini gözlemlemesini sağladığı için farkındalığın farkındalığını yaratmak (meta farkındalık) olduğunu söyler.
Dr. Lidia Zylowska ise “bütünsel dikkatin çekirdeğinin; tüm kalbinle kucaklamak (heartfulness), kendine ve yaşadığın deneyime şefkat ve nezaket göstermektir” der. Bu dikkat biçimi, naif, uyanık ve kibardır. Fazla odaklanmanın (yaşadıklarımızın içinde kaybolmanın) veya dağınık dikkatin antidotudur. Dr. Jon Kabalt Zinnbütünsel dikkatin şefkatli ve bilge bir dikkat olduğunu söyler.
DİKKAT BEYNİMİZİ NASIL DEĞİŞTİRİR?
Zihnimizi nasıl odakladığımız, beynimizin yapısını değiştirir. Dikkatimiz bizden enerjinin akışının yoludur. Nöronlar dikkat ile ateşlenir ve bağlantılarını arttırır. Beraber ateşlenen nöronlar beraber bağlantılar geliştirir ve bu nöroplastisite denen beynin gelişimi ve değişimini getirir. Bütünsel dikkat öğrenildiğinde; duygu düzenlenmesi, cevap geliştirmede esneklik, sezgi, empati gelişir, bilge bir varoluş ortaya çıkar.
Dikkat, sevginin ve şefkatin temel yapı taşlarındandır. Daniel Goleman, ‘İlgi ve dikkat sevgiyle içiçedir’ der. Birini ne kadar önemsersek o kadar ilgi gösteririz, ilgi gösterdikçe de daha fazla önemseriz. Konuşmamıza, oturmamıza, yememize, dinlememize ve kelimelerimize dikkat gösterdiğimizde, şimdi-burada olan deneyimimiz de sevgi ve özen içinde olmaya başlar.
Krisnamurti “Dikkat sevginin en temel formudur. Dikkat etmek demek önemsemek demektir, bu da gerçekten sevdiğimizi gösterir. Dikkatimizi vererek hayatın bize dokunmasına izin veririz ve böylece kalplerimizi doğal bir şekilde açılır ve birbirine geçer” der.
DİKKAT İLE İLGİLİ OLARAK;
Echart Tolle ‘Dikkati birşeye verip aynı anda ona direnemeyiz. Tüm dikkati bir şeye vermek, onu kabul etmek demektir. Dikkatinizi en çok yaşanan anın size sunduğu şeye verin. Böylece şimdiki anı ve onun sunduklarını onurlandırın. Biz bunu yaptığımızda tüm mutsuzluk ve mücadele ortadan kalkar ve yaşam sevinç ve huzurla akmaya başlar. Bu farkındalıkla davrandığımızda her şey – en basit eylem bile- bir nitelik, özen ve sevgi duygusuyla dolu hale gelir’ der.
Hazret İnayet Han da bu konuda ‘Her küçük detaya dikkat ederim, fakat her küçük detay başka hiçbir şeye dikkat edemeyeceğim kadar zihnimi meşgul etmez. Tanrının bilincinde olurken dünyanın bilincinde olmamak olmaz. İki gözümüzle tek manzara görürüz; onun için her iki yönü de, Tanrıyı da dünyayı da aynı zamanda bir görüntü olarak görmeliyiz. Bu zordur ama imkansız değildir’ demiştir.
Derleyen: Dr. F. Gül YILMAZ ÇINAR – Nisan 2016
Kaynakça:
1. Odak: Mükemmelliğin Gizli Anahtarı. Daniel Goleman
2. Sosyal Zeka. Daniel Goleman.
3. The Mindfulness Prescription for Adult ADHD. Lidia Zylowska,MD
4. Pocket Guide to Interpersonal Neurobiology. Daniel Siegel,MD
5. Şimdinin Gücü. Echart Tolle
6. Mistik Yürek. Hazret İnayet Han