Yılların nasıl akıp gittiğini, kaybettiğin bir yemek tarifini kitapların arasında ararken gözüne ilişen fotoğraf albümünü karıştırmaya başlayınca anlarsın. İçine dolan duygu, eski dostlara kavuşmanın mutluluğudur önce. Anılar, anılar… Yabancı gelen simalar, seni hiç bırakmayanlar, artık yanında yürümeyenler. Bir de, sana hep gülümseyen birini görürsün çoğu siyah beyaz, bazıları da soluk renkli fotoğraflarda. Özlediğin biri… Çok tanıdık biri… Dudağını ısırırsın, “Ah! Bu ben miyim?”
Eline alıp bırakamadığın o kâğıt parçasının resmettiği andan gençliğin umudu, coşkusu, korkusuzluğu fışkırır. Fotoğrafta sahilinde durduğun o deniz gibi, köpük köpük yükselir yüreğindeki dalgalar.
Yaz fotoğrafları farklıdır. Özgürlüğü de hissettirir sana. Genç olmak, özgür olduğunu bilmek, “bir pantolon, bir gömlek; istediğimiz yere gideriz” (1) diyen Anne Marie David’in peşine takılmaktır zaten. Gökyüzü masmavi, güneş sıcacık, deniz coşku vericidir. Hele akşamları… Yıldızlı gökyüzüne Akşam Sefası’nın, Şebboy’un (adı üstünde; şeb: akşam/gece, buy: koku), Melisa’nın baygın kokusu eşlik eder. Aşık olmamak mümkün mü? Öyküsü buruk bitse de, insanın içini ısıtan “O Yaz” şarkısını sen de bilirsin. Ama asıl Ahmet Hamdi Tanpınar’dan dinlemek lazım “Bütün Yaz”ı. Zerrin Özer’den elli yıl önce seslenmiş bize, ona da “ilham” vermiş;
“Ne güzel geçti bütün yaz,
Geceler küçük bahçede…
Sen zambaklar kadar beyaz
Ve ürkek bir düşüncede,
Sanki mehtaplı gecede,
Hülyan, eşiği aşılmaz
Bir saray olmuştu bize;
Hapsolmuş gibiyim bense,
Bir çözülmez bilmecede.
Ne güzel geçti bütün yaz,
Geceler küçük bahçede.” (2)
Bana sakın, “artık, içimi ısıtan bir güneş, coşturan bir deniz, özgür hissettiren bir gökyüzü yok hayatımda” deme! “Ben hala gencim” de!
Biraz da “meydan okuma” değil midir genç olmak? Hayatın zorluk diye önüne çıkarttıklarına, önceden çizilmiş yollara, kurallara, sınırlamalara, olmazlara ve sıradanlığa karşı… Korkutmaz hiçbir şey seni. Gülüp geçersin başaramayacağını söyleyenlere. Yakışmaz diyenlere inat, Teoman’ın Papatya’sı gibi, “kısacık kestirip saçlarını” (3), çıkarsın Kuğulupark’ın merdivenlerine.
Hayattan bezmiş, gençliğini yitirmiş Ahmet Haşim’in “Merdiven”ine kulak asmadan, herkese, ama en başta kendine “daha yolun başında olsam da, önümdeki basamaklar bana vız gelir, en yukarıya tırmanacak gücüm var” dediğini görürsün o fotoğrafta. Haşim’i boş ver! “Merdiven çıkarken, aşk inerken kalbi yorar” (4) diyen Özdemir Asaf’dan dinle sen “Merdiven”i;
“O zamanları şimdi daha iyi görüyorum
Bir şiirdi her basamak
Sonra bir satırı unutuldu inerken
İnerken bir baş dönmesi
Şimdi merdivenleri çıkarken
Her basamak bir roman” (5)
Bana sakın “artık gücüm kalmadı, hayata yenildim, yeşillerim kurudu” deme! “Ben hala gencim” de!
Fotoğraflarda hüzün veren, geride bırakılmış taze ten ya da bir daha yaşanmayacak o kaygısızlık sarhoşluğu değil aslında. O an sana mutluluk vermek için bir araya gelmiş olanlarla aynı yerde bir daha buluşamayabileceğin duygusu belki… Keşke o güzel deniz kenarında yeniden yürüsem, o ılık rüzgâr kızıl saçlarımı dağıtsa, nazlı nazlı salınan o balıkçı teknelerinden kenara atılmış, balık kokan ağların üstünde arsızca yatıp uyuyan o kediyi izlesem. Keşke Arnavut kaldırımı o yoldan tek tük geçen arabaların içindekiler hep tanıdık olsa; gülümsesek birbirimize, el sallasak. Keşke o pantolonu bir daha giysem! Pantolon? İspanyol paça pantolon?
Aman, sen de! Geri dönüp de ne olacak? Bırak giymeyi, İspanyol paçayı kim bir daha görmek ister? Yani diyeceğim; geçerse geçsin yıllar! Sen umudunu, her şeyi başarma gücünü, yüreğindeki aşkı genç tut yeter ki… Hiç “keşke” kalmaz dilinde. Aşk, o herkesin aradığı âb-ı hayattır, ölümsüzlük, gençlik iksiridir. Enis Behiç Koryürek’in her dem yeşil aşkı anlatan dizelerini hatırla;
“Geçsin günler, haftalar,
Aylar, mevsimler, yıllar.
Zaman sanki bir rüzgâr ve bir su gibi aksın.
Sen gözlerimde bir renk,
Kulaklarımda bir ses,
Ve içimde bir nefes olarak kalacaksın.
Ömrüm sensiz geçse de,
Aşkın gönlümde kalsın.
Gülen gözlerin bin bir teselli ile baksın.
Sen gözlerimde bir renk,
Kulaklarımda bir ses,
Ve içimde bir nefes olarak kalacaksın.” (6)
Bana sakın ağaran saçlarından bahsetme! “Ben hala gencim” de!
Yoksa usandın mı artık soru sormaktan, kendini aramaktan? Yoksa, “biliyorum” diyen “yaşlı bilgelerin” peşine düştüğün yollardan eli boş mu döndün hep? Sen onlara bakma! Çünkü “bilge, ‘biliyorum’ değil, ‘arıyorum’ diyendir” (7) ve genç olmak, sormaktan, aramaktan vazgeçmemek demektir. Kendini aramak ve yaşam amacını sorgulamaktır. Bu arayışta gelgitler yaşamak, duygudan duyguya dolaşmak, ama bunu da yadırgamamaktır. Dostlar arasında kahkaha atarken, birden kirloş, süklüm püklüm, yapayalnız bir sokak köpeği görüp gözyaşına boğulmaktır. Zorlukların üzerine gitmek, çoğu zaman duvara toslamaktır. Ama yılmadan devam edebilmektir. Hiç pes etmeden, bildiğin yolda, kafanın dikine yürümektir. Kendini bu yolda yalnız mı hissediyorsun? Cem Karaca’ya kulak ver;
“Bugün sen çok gençsin yavrum,
Hayat ümit, neşe dolu.
Mutlu günler vadediyor,
Sana yıllar ömür boyu.
Ne yalnızlık, ne de ölüm üzmesin seni;
Doğarken ağladı insan,
Bu son olsun, bu son…” (8)
Bana sakın, “yanıtını bulamadığım sorulardan usandım, mutluluğu aramaktan yoruldum” deme! “Ben hala gencim” de!
Mutfak camımın önündeki yaseminin hep umutla, kaçıncı kez dal uzatıp, çiçek açtığını ben bile unuttum. Sevgiyle beslendiği için mi acaba? Hep severek, yürekte aşk ateşini söndürmeden, daima genç kalmak mümkün mü sence? Yanında duran herkesi gençleştiren güzel kadın, Füsun Yürüten’e göre evet!
“Kalbinizi ve ruhunuzu sevgiyle ve her anın içindeki güzelliklerle besleyin. Besleyin ki, düşünceleriniz, kalbiniz hep sevgileri ve güzellikleri yaratsın… Her anını farkında olun ve mutluluğu duyumsayın. Bu farkındalığın yükselmesi ile gittikçe her andaki bütünlüğü ve hakikati de farkedebilmeye başlar insan. Genç kalabilmek, her ana ait farkındalığı yaşamakla ve daima SEVMEK ile mümkün…
İnce ayrıntılarda gizlidir yaşamak… Bir gün, çalan telefonda seni seviyorum diyen bir sestir, sizi o gün coşkudan coşkuya sürükleyen… Ya da çok sevdiğinizden duyduğunuz bir sözdür sizi günlerce karartan… Yaşam böylesi ince ayrıntılarda gizlidir…
Sabah güneşi görünce, kuşlara, tüm dünyaya günaydın diye bağırabilmektir… Akşam yıldızları seyrederken, onlarla oynayabilmektir… Sevdiğinize gidemediğiniz zaman, ‘yıldızları bugün sana hediye ediyorum, her birini öpüşlerim say’ diyebilmektir… Ve herşeyden önemlisi, bunu birinden duyabilmektir… Bu kadar basittir mutluluk, bu kadar incedir yaşamak…
Sıcak bir fincan çayı yudumlarken, sohbet edebilmektir, dostunla ve sevgiyi o bir fincan çayla yudumlamaktır… Sabah simit alırken arkadaşını da düşünmek, ona da bir tane almaktır… Arkadaşının elinde getirdiği sıcak simiti seninle paylaşmasıdır…
Eve gelen eşten alınan bir renkli çiçek demeti, okuldan dönen yavrudan alınan bir sıcak öpücüktür… Ocakta kaynayan bir sıcak çorba kokusudur, anne yemeğidir, dilimlenip gelen bir sıcak ekmektir…
Baharda ıhlamur kokusuna ağlamaktır, özlem kokusudur deyip… Yasemin kokularında sevmek arzusudur… Gül kokusuyla anımsamaktır yaşananları… Çam kokusunda sevinçtir, coşkudur… Sonbahar yaprağında hüzündür ya da özgürlüktür…
Sıcak bir pembede, derin bir mavide ve bir çam yeşilinde takılı kalabilmektir, tüm yüreğinle… Çok incedir yaşamak… Renklerde, kokularda, sözlerde gizlidir… Yaşamak sadece hissetmek ve farkına varmaktır…” (9)
Bana sakın, “yüreğimdeki renkleri, kokuları, aşkı yitirdim” deme! “Ben hala gencim” de!
Fotoğraflara bakarak, akıp giden yılları sayma! O günkü kadar güzelsin. Hatta daha güzel… Nefis bir şarap gibi; yılların kattığıyla tatlanmış, olgunlaşmış. Kadeh kaldırıyorum, seninle, sana…
Nedim Birol Yürüten, Ankara
Aralık 2016 – Mayıs 2019
ALINTILAR:
- David, Anne Marie, “Neşeli Geçleriz Biz”, Diskotür Plak, 1977 (Söz: Çiğdem Talu)
- Tanpınar, Ahmet Hamdi, “Bütün Yaz”, “Bütün Şiirleri”, Dergah Yayınları, 1976
- Yakupoğlu, Fazlı Teoman, “Papatya”, “Teoman”, İstanbul Plak, 1997
- Asaf, Özdemir, “Etika-141”, “Yuvarlağın Köşeleri”, Adam Yayıncılık, 2002
- Asaf, Özdemir, “Merdiven”, “Benden Sonra Mutluluk”, Yapı Kredi Yayınları, 2010
- Koryürek, Enis Behiç, “Hatıra”, (Beste: Erol Sayan; şiirin ikinci kıtası, bir ruh çağırma seansında, rahmetli Koryürek’in “çağrılan” ruhu tarafından yazdırılmıştır.)
- Olgunlu, Ali Canip, “Anadolu’nun Sözü”, Çalıkuşu Kitap, 2018
- Karaca, Cem, “Bu Son Olsun”, 1969 (Söz ve Beste: Mehmet Soyarslan)
- Yürüten, Füsun, “Daima Genç”, 2007