Bir Derdim Var- Elif Berna KUTLUATA – Mayıs 2014
Derdim var, ben anlatayım cevabını sen ver.
Bildiğin kurbağa işte! Yok, öyle televizyonlarda gördüğün capcanlı renkleriyle pörtlek gözleri, ince bacakları ucunda ucu tombik parmaklı koca ayaklı, yakışıklı kurbağalardan değil. Gövdesi ile başı tek bir yuvarlakmış gibi görünen, koyu kahve derisi sanki ağaç kabuğundan mamûl, bacakları da gövdesi kadar koyu kahve ve tombul bir kara kurbağasıydı. Onu zıplarken görsen, hele de biraz yağmurluysa hava, zıplamaktan çok şapladığını fark ederdin.
İşte hakiki marifet bu kurbağadan bir inci yaratabilmektir. Yanlış okumadın, inci. İşte derdim budur sevgili okuyucu, derdimin dermanı sende ise bana ulaştırmak yüreğinin borcudur. Ama önce durumu etraflıca anlatayım sana.
Sözcükler, cümleler, bu diyeceğim gören gözler içindir, canlı varlıklardır ve çeşitli görünümleri vardır. Pek bilinmeyen ise birer dönüşmüş varlık olarak ömürlerinin uzun olduğudur.
Sokakta yürürken misal, insanlar arasında yürüdüğünü sanabilirsin ama aslında insanların izleri arasında yürüyorsundur. Diyelim ki bir parkta, kafede ya da otobüste otururken veya çarşıda pazarda, şehrin kalabalık sokaklarından birinde yürürken birilerinin yanından öylesine, önemsizce geçiverdiğini düşünüyorsun ya, öyle düşünmekle yetinme. Zira insanlar göründüklerinden çoktur. Şöyle diyeyim, aldıkları nefes, söyledikleri söz, akıllarından geçen dünce, kalplerinden geçen ne ise, bir şeylere dönüşerek varlık bulur. Kimi çok fantastik, hayal dünyalarının sınırlarını zorlayacak kadar sıra dışı ve rengarenktir, kimi sıradan da sıradan… Misal, her nefes aldığında ortalığı boş, yeşil soda şişeleri ile dolduranını da gördüm, her sözü ayrı bir mücevher olanını da… Dönüşümü görmesen de varlıklarını hissedersin aslında. Bazı sözlerin oklara, iğnelere, taşlara ya da altına benzetilmesi boşuna değil. (Simyacılar işi ters tutmuş bu arada ama onu anlatmak da başka bahara artık.) Küçük çocukların kahkahaları, hele de bebeklerinki ışıktan minik kanatlara benzer. Beş dakika gülseler ışık yağmuru altında kalırsın. İş dönüşü, derin derin düşünerek yürüyen biri halı saçaklarına benzeyen düğümler bırakabilir ardı sıra, sokaklar boyu. Kalp de izler bırakıyor, gel gelelim o mevzuya girersek yazının sonunu göremeyiz, sen de cevabını unutursun.
İnsanların bir aradayken nasıl bir kalabalık yarattığını şimdi anlıyorsun değil mi? Mutlu mutlu konuşup gülerlerken bile üstüne bir çığ geliyor sanabilirsin. İnsanlarla beraber gülmekle, birinin düştüğü duruma gülmek birbirinden farklı şeyler doğurur. Birincisi havaya dalga dalga dağılan gök kuşağı iken diğeri birinin etrafına renkli çemberler geçirmek gibidir. Üflemeler, oflamalar, puflamalar, derin derin iç geçirmeler ve “hıııfffff” diye verilen nefesler bir anda ortalığı küçük alevler ve yapış yapış solucanlar içinde bırakabilir. Kim bilir belki bir daha “huuufff” ya da “hıııffff” derken hatırlarsın bu satırları.
Gelelim benim derdime. Sevdiğim, sözü ruhuma şifa güzel eşim, evleninceye kadar peşinden koştuğum, aradan sadece birkaç yıl geçmişken ne zaman ağzını açsa etrafı, eskisi gibi kuşlar, kelebekler değil de, yürürken ayaklara batan çakıl taşları ile doldurunca kalakaldım. Bu kalakalmışlık her ağzımı açtığımda ortalığı şılap şılap, kahverengi kara kurbağalarının basması ile perçinlendi.
Derler ki en değerli sözler incilere dönüşür. Yani makbul olan o ki, yalın kat bile olsa bir inciye dönüşürse sözün ustasındır artık. Yalınkat inci büyütülebilir bir incidir, mükemmel değilse de vardır bir potansiyeli. Bazı hikmet sahiplerinin konuşurken inciler dizdiğini, incilerini kendilerinin de görüp canlılığını takip ettiklerini gördüm. Hatta bazı kudretlilerin söz incileri öylesine canlıdır ki inci olarak bile kalmaz, kuşlara, irili ufaklı kanatlarıyla özgürce uçabilen kuşlara dönüşürler. Böyle bir insan bir dünyadır tek başına…
Gel gör ki bizim ev çakıl taşları, cam kırıkları ve kurbağalarla dolu… Bazen konuşmanın bir şeyleri çözmek, dağıtmak, ferahlatmak yerine ortalığı çıfıt çarşısına döndürmesinin nedeni hep bu. Kendini bilmek demek biraz da sözünün canını bilmekle mümkün.
Şimdi canım okuyucu, sorum şudur ki, kurbağalardan nasıl inci yapılır? Cevabın varsa bana ulaştırmak yürek borcundur. Kim bilir belki bildiğin, bulduğun sadece kurbağalardan inci yapmayı öğretmekle kalmaz, çakıl taşlarına, bant artığı yapışkanlarına, küçük alev toplarına ve nicelerine de kapı açar.
Sorumda da cevabı istemekte de ciddiyim, bilesin…