Eskici …
- Eskiciiii, eskiler alıyorum, eskiciiiiiii!
- Eskici, bakar mısın?
- Buyurun ablacım?
- Eskilerim var vermek istiyorum, alır mısın?
- Tabii alırım, işimiz bu. Neler var?
- Sorma, epey şey var. Ne çok biriktirmişim.
- Çok mu? Hepsini mi vermek istiyorsun?
- Alırsan hepsini.
- Alırım, alırım. İşe yarar şeyler mi bari?
- Zamanında çok işime yaradılar tabi.
- Şimdi yaramıyor anladığım. Öyle çok eski püskü, kırık dökük şeyler olmasın?
- Yoo çok değerliler.
- E güzel…
- Yani… Oldukça değerliydiler. Sağ olsunlar, bana çok hizmet ettiler.
- Oldu ablacım da, o kadar değerliyse ne verebilirim ki karşılığında?
- Çok bir şey istemem.
- Mandal versem, mesela.
- Yok, onu istemem.
- Neden ablacım? Mandal her evde ihtiyaç.
- Bu vereceklerim zaten askıdan yeni indirdiklerim.
- Kılık kıyafet yani…
- Yok, değil. Ama haklısın bir yandan da. Hiç üstünden çıkarmak istemediğin bir kıyafet vardır ya, onun gibi üstümde taşımışım bunları yıllarca. Mesela bazı eski inançlarım var, nenemden kalma. Kim bilir, belki ona da nenesinden kalmıştır. Şimdi vaktidir, onları vermek istiyorum.
- Nasıl yani?
- Öyle işte. Uzun zaman inandım ama baktım kuru çiçek misali kurudular. Artık bu çağda beni de kimseyi de beslemiyorlar.
- Ben … ??
- Sonra bir de bazı eskimiş anılarım var; al götür sen. Mandal da istemem, leğen de. İyisiyle kötüsüyle hepsi yaşanmaya değerdi. Ama onlardan kalan deneyimler bana yeter.
- Anlayamadım ama başka?
- Düşüncelerim var. Bak onlar çok kullanılmış, eski püskü diyebiliriz. Hiç durmuyor ki şu zihin dediğin mübarek. Ama mesele, o değil tabi, benim. Gereğinden çok kullanmışım. Üstelik hizmetkar değil de efendim sanmışım.
- İnanın, anlayamıyorum.
- Bir de isteklerim, arzularım var; onları da vermek istiyorum. Ayy, ne çok peşlerinden koştum; ne çok çalıştım onlar için.
- Ne desem bilemedim ben şimdi.
- Ha, unutmadan, benim bile olmayan şeyler var bir de, onları da biriktirmişim. Onun sözü, bunun lafı. O kadar sahiplenmişim ki, onları benim sanmışım. Valla yoruldum onları taşımaktan.
- Ablacım, sen doğru kişiyi çağırdığından emin misin? Lafları nasıl alacağım ben?
- Ha, bir de alıver şu oradan, buradan topladığım verileri, faydasız bilgileri. Neme gerek anlamadım ki. Boş boş okumuşum, bir mana çıkarmadan.
- Ben neden bahsettiğiniz halen anlayamıyorum.
- Ne var canım anlamayacak. Faydasızlar artık bana, eskidiler diyorum. Artık yenilenmek istiyorum. Baktım bunları vermeden yer açılmayacak. Hazır seni de görmüşken?
- Peki ama ben ne yapayım bunları?
- Bir kısmı çok eski kimsenin işine yaramazlar ama bir kısmına da belki başkasının ihtiyacı vardır. Belki bana eski olan ona yenidir. Ne bileyim ben, eskici olan sensin.
- E, alayım madem.
- Bir de beklentilerim var, doğrusu beni yordular. Ama onları vermeli miyim emin olamadım? Beklentilerim gidince acaba umutlarım da gider mi? Yoksa umudu yaratan beklenti değil de çaba mı dersin? Görüyorsun ya, daha karar veremedim. Hem her şeyi birden vermek sandığım kadar kolay olmayacak gibi. En iyisi biraz daha bekleyim.
- Peki…
- Aslında bir şey daha var. Mektuplar var bana özel gelen, versem iyi ama dur bi bakayım. Ne çok anlamı ver bende. Bir kere daha mı okusam vermeden? Verebilecek miyim emin değilim zaten.
- Siz bilirsiniz tabii.
- Dur bakalım… Belki onlar için sonra çağırırım seni.
- Ben hep buralardayım, hoşçakalın. Anladığım kadarıyla yine görüşeceğiz.
- Dur, dur. Gitmeden son bir şey daha. Şu son yaşadıklarım. Son günlerde yeniye takmıştım. Meğer süsleyip püslemişim, eskiyi yeni sanmışım. Sana zahmet elin değmişken, onları da alıver. Onları al ki evde yer açılsın, onları da al ki oyun yeni’den başlasın.
İnsanlık Güneşi Vakfı
Yazımsama (Birlikte Yazma) Atölyesi
Özlem KAYA, 29 Mart 2020