“İNSAN olmak büyük bir yolculuktur.
Bu yolculuk her insanın kendi için kurduğu
bir büyük gerçeğin hayal perdesini oluşturur.
Yaşandıkça çoğalan, çoğaldıkça paylaşılan,
paylaşıldıkça anlaşılan bilgilerden örülür bu yol.” AVİ.
Bilgileri paylaşmak çok değerlidir. Hayatın olağan akışında sık sık da yapıyoruz bunu. Bununla birlikte, hayatın içinden devşirdiklerimizi, farkındalıklarımızı, idraklerimizi paylaşmanın değeri tartışılmaz; bizi büyütür, zenginleştirir. Nitekim, İNSAN olma yolculuğu çok fazlıdır. Bu yolculuğun farklı fazlarını, farklı yüzlerini, farklı boyutlarını yaşadıkça ve yaşadıklarımızı birbirimizle paylaştıkça bu yolu kendimize ve birbirimize anlaşılır ve anlamlı kılarız. Birbirimizin deneyimleriyle bütünleniriz, bütünleriz.
En büyük sanatkâr, sıradan insandan
olağanüstü İNSAN’ın yaratılmasına hizmet edendir.
Mualla Sevim Güven
İNSAN olma yolculuğuna çıkmış insan, öğrenen ve öğrendiklerini hayatın içine dahil eden varlıktır. Gerçek manada öğrenmek budur. Okuduklarımızı, duyduklarımızı hayata geçirmekle mümkündür. Fark ettiklerimizi, bizi değiştiren idraklerimizi yani hayatın bize sunduğu deneyimlerden damıttığımız ÖZ’ü, üstüne gölgemizi düşürmeden ve belki de en önemlisi hikayeleştirmeden paylaşmak da gerçek öğrenmeye dahildir.
“Önemli nokta hem deneyimin hem de değişimin paylaşılabilmesidir.
Aksi taktirde istenilen yöne gidilemez.” AVİ.
FARKINDALIK
Farkındalık; bazı kaynaklarda “kendimizde ve çevremizde gelişen olayları bilme, algılama ve duyumsama becerisi” olarak, bazılarında ise “bir şeyin bilincinde olma” olarak tanımlanıyor. Bütünsel An Farkındalığı (BAF) programında ise farkındalık, “kendimizi nazik, kabul edici bir şekilde dinleme ve iç benliğimizin bize gönderdiği mesajları duyma süreci ve hayatın sunduğu deneyimlere açık, anlayışlı, bilinçli yaklaşabilmek” olarak tanımlanıyor.
Eckhart Tolle, “Farkındalık, değişim için en büyük etkendir.” der. Farkındalık, değişime ve dolayısıyla yeni bir bilince katalizör olur. Ancak, yaşadığımız her deneyim veya farkındalık bize bilinç kazandırmayabilir. Çünkü bilinç kazanmak emek verilmesi, irade gösterilmesi gereken bir süreçtir.
Çok çeşitli deneyimler yaşar, ancak çoğu zaman hayatın yoğun temposu içinde bu deneyimlerin ne anlama geldiğini ve neden yaşandığını fark edemeyebiliriz. Dikkatimizi yaşadığımız deneyime ve deneyimin bize sunduğu içeriğe vermedikçe; onu farkındalıklı bir şekilde deneyimlememiz ve oradan bir bilinç oluşturmamız zorlaşır.
Deneyimleri, düşünce ve duygularımızın farkına vararak ancak yarattıkları girdaba kapılmadan, yalın halleriyle, NÖTR olarak algıladığımızda ise kendimizle ve/veya olanla ilgili bir farkındalık kazanırız. Bu farkındalık bir süre sonra hayatımızda idrakin ve dolayısıyla değişimin kapısını aralar. Deneyimleri farkındalıkla yaşadıkça İDRAK doğar diyebiliriz.
İDRAK
İdrak, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “anlama yeteneği, anlayış, akıl erdirme, erişme, ulaşma, algı, algılama” olarak tanımlanıyor. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde idrak kelimesinin Arapça kökü olan derk “kavuşmak, yetişmek; olgunlaşmak, nihaî sınırına ulaşmak; bir araya toplamak, fark etmek, anlamak ve bilmek” demek olduğu belirtiliyor.
“Gerçek İRADE aklın gönülle birleştiği noktada ortaya çıkar ve eğer o
iradenin sesini duyuyorsak, şunu bilmeliyiz ki o ses bizim sesimizdir.” AVİ
İdrak ettiğimiz şey hücrelerimize geçer, enerjisini yansıtırız ve davranışlarımıza geçiririz. O idrakin sağladığı BİLİNÇ bizde varlık bulur, bizden yansır ve bizi eyleme geçirir. Aklımızı ve gönlümüzü kullanarak verdiğimiz kararları, yaptığımız seçimleri bunları eyleme dönüştürdüğümüzde İRADE ortaya çıkar. İrade, “seçmek, karar vermek ve bu seçimleri eyleme dönüştürmek” şeklinde tanımlanabilir (Dökmen, 2008). Eğer sonuçta bir eylem yoksa idrak de irade de yoktur diyebiliriz.
“Kendi görüş açılarını olumlu yönde değiştirebilenler,
başka kişilerin de görüş açılarının genişlemesine
katkıda bulunarak dünyanın da değişimini sağlayabilirler.”
Mualla Sevim Güven
İdraklerimiz her ne kadar bireysel gelişimize hizmet ediyor gibi görünse de etkisi toplumsaldır; toplumsal bilince de katkı sağlar. İdraklerimizi bilinçle davranışlarımıza, çevremize, içinde yaşadığımız kültüre, sistemlere yansıtmak için bir İRADE göstermek gerekir.
İDRAKLERİMİZ
Şüphesiz ki hayatın içinde birçok deneyim, birçok farkındalık yaşıyoruz. Belki bazılarında yeteri kadar öğrenemiyor, ders alamıyor ve dolayısıyla farklı zaman ve mekanlarda benzer senaryoları tekrar tekrar deneyimliyoruz. Bazılarında ise deneyimler farkındalığa, farkındalıklar derin idraklere dönüşüyor.
Örneğin, kendi olma yolculuğumuzda bir kısmımızın, belki de çoğumuzun “hayır” demekte zorlandığı olaylar ya da dönemler olmuştur. O dönemlerde “hayır” demenin bencillik olduğunu sanırız. Aile içinde veya yakın çevremizde, sevdiğimiz, değer verdiğimiz insanları kırmamak için “hayır” diyemediğimiz ve bu nedenle kendimizle çeliştiğimiz, kendimizi mutsuz ettiğimiz durumlar yaşarız. “Hayır” demenin onları kırmak, saygısızlık yapmak olduğunu, onlara değer vermemek olduğunu sanırız.
Kolay gibi görünen ancak bizi zorlayan çeşitli deneyimlerin ardından “Hayır” diyebilme konusunda sadece bizim değil, pek çok insanın zorlanabildiğini fark etmek, kendimize hoşgörülü olmayı öğretebilir.
“Eğer gerçekten arınmak istiyorsak
önce kendimize karşı hoşgörülü olmalıyız.” AVİ
Zaman içinde, “hayır” sözünü yerinde kullanmanın, kendimize “evet” demek, kendimize duyarlı olmak olduğunu fark ederiz. “Hayır” deme cesareti gösterip kendine saygı duymayanın bir başkasına da SAYGI duyamayacağını anlarız. Belki de ardından; kendimizi kırmanın bir başkasını kırmakla eş değer olduğunu; derin bir idrakle baktığımızda da başkası ya da kendim diye bir ayrım olmadığını görebiliriz.
Kendimiz olma sürecinde, farkındalıktan idrake doğru yaşadığımız yolculuklara bir başka örnek de “anladım” sözüne verdiğimiz anlama dairdir. Genellikle, bu sözcüğün gerçek manasını anlamak bir süreç gerektirir. Bu yolculuğun başlarında felsefi bir eserde okuduğumuz ya da bir büyüğümüzden duyduğumuz bir sözü ya da yaşadığımız bir olayı tam olarak anladığımızı düşünürüz. Oysa duymak, işitmek, okumak ve nihayetinde anlamak zaman alan bir süreçtir.
Henüz yeteri kadar hayat deneyimimiz olmadığı zamanlarda tüm samimiyetimizle “anladım.” dediğimiz bir sözü sadece işitmişizdir. İşittiğimiz şeyin üzerinde düşündüğümüzde ancak onu duymaya başlıyoruz. TDK’ya göre işitmek; kulakla algılamak, duymak ya da haberdar olmak; duymak ise sezmek, fark etmek, hissetmek şeklinde tanımlanıyor.
“Anladım” dediğimiz çoğu deneyimde aslında henüz onu duymaya başladığımızı, “anladım” diyenin zihnimizin sesi olduğunu fark ederiz. Bu işin belki de en acı yanı, anlamadığımızı dahi anlamamış olmamızı ve “anladım” diyerek konuyu rafa kaldırdığımızı görmektir. Bu yaklaşım da bizi kendi gerçekliğimizde tutar ve yeni gerçekliklere açılmaktan alıkoyar.
“Görmek ile anlamak aynı şey değildir;
anlamak değişimdir.” J. Krishnamurti
Hemen “anladım” demek yerine, sözün, olayın içindeki kelimelere takılmadan, ‘sözün özü’ne, manasına alan açtığımızda, işittiğimizi duymaya sonra da anlamaya doğru yol alırız.
İşte o zaman, “anladım” ya da “biliyorum” ifadelerinin, gerçek manalarında kullanılmadığında ne kadar sınırlayıcı olabileceğini görürüz. Bu deneyimden hareketle tüm deneyimlerimizde kişilere değil, kelimelere değil, olaylara değil, ‘ANLAM’a odaklandığımızda, değişim ve dönüşüm başlar. İçimizde yeni anlamların uyandığını fark edebiliriz.
Bu anlam yolculuğunda belki de kilit taşı derin dinlemektir. Nasıl ki, kilit taşı çekildiğinde tüm yapı çökerse dinlemeyi başaramadığımızda da yolculuğumuz ya başlamaz ya da çok erken sona erer.
Stephan Covey, etkili dinlemeyi “empatiyle dinlemek” olarak tanımlıyor. Covey’e göre; biri konuşurken onu dört düzeyden birinden dinleriz.
- Onu aslında hiç dinlemiyor olabiliriz.
- Dinliyormuş gibi yapıyor olabiliriz. “evet, hı hı, doğru…”
- Seçerek dinliyor-olabiliriz. Konuşmanın sadece belirli bölümlerini duyuyor olabiliriz.
- Dikkatle dinliyor- olabiliriz. İlgi gösterip, enerjimizi söylenen sözlere yöneltiyor da olabiliriz.
Pek azımız kendisini karşısındakinin yerine koyarak dinler. Dinlemek genellikle kişinin kendi ihtiyaç boyutundan hareketle gerçekleşir. Dinleyen, konuşulanı fiziksel ya da duygusal ihtiyacına göre filtre eder. Bu sebeple, aynı mekânda, aynı konuşmayı dinleyen iki insan farklı şeyleri işitirler, farklı şeyleri duyarlar.
Dinlemenin özü, kişiyi derinlemesine hem duygusal hem de zihinsel açıdan anlamaktır. Derin dinlemede, kulaklarımızla ama daha da önemlisi gözlerimizle, yüreğimizle, tüm varlığımızla, anlamak için dinleriz. Odak noktamız, başka bir insanın varlığının derin iletisini almaktır.
“Dinleyen kulak, konuşanı diriltir.”
Ali Canip OLGUNLU
Bu derin iletiyi aldığımızda sözlerin ötesinde bir iletişime açık oluruz. Konuşanın varlık bulmasına alan açarız. Bu da karşılıklı anlayış ve BİRLİK duygusu yaratır. Konuşan, dinlemenin niteliğine göre, kendi dehlizlerinin derinlerine inebilir. Derin dinlemek ya da Anadolu’da söylendiği gibi can kulağıyla dinlemek konuşanı da sohbeti de diri tutar.
Can kulağı ile dinlemek, tüm hücrelerimizle, tüm varlık halimizle, yani madde ve manamızla ‘şimdi ve burada’ olarak gerçekleşir. Can Kulağı ile dinlemek, nötr olmak, nötr kalmak, yargısız ve yorumsuz olmaktır. Konuşanın kendi ÖZ varlığı ile temas etmesine, ilham almasına alan açan bir dinleme halidir.
CAN’dan CAN’a yapılan bu sohbette her iki taraf da değer bulur, ÖZ boyutunda bir temas, bir buluşma meydana gelir. Bu buluşma tek bir sefere mahsus değildir. İNSAN olma yolculuğunda, tekrar ve tekrar yeni deneyimlere yelken açtıkça ve yeni anlamlara alan açtıkça her daim ‘yeni’den bir buluşma yaşanır.
Doç. Dr. Nurcan DEMİRALP
Kaynakça:
- Ali Canip Olgunlu, İnsanlık Güneşi Vakfı Seminer Programı Notları, 2022.
- Arınmış Varlık İnsan (AVİ), İnsanlık Üniversitesi Yayınları, 2023.
- Bütünsel An Farkındalığı Programı (BAF) Notları, İnsanlık Güneşi Vakfı
- Eckhart Tolle, Varolmanın Gücü, Koridor Yayıncılık, 2006.
- Marie Haddou, Hayır Demeyi Bilmek (Sosyal Sağlıklı Sosyal İlişkiler İçin Reddetmeyi Öğrenmek), İletişim Yayıncılık, 2003.
- Mualla Sevim Güven, Güvenle Yolculuk, İnsanlık Üniversitesi Yayınları, 2023.
- Stephen Covey, Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı, Varlık Yayınları, 2013.
- Türk Dil Kurumu Sözlüğü, https://sozluk.gov.tr
- Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/
- Üstün Dökmen, Neden Hayır Demeliyiz ki? https://www.youtube.com/watch?v=TiIdyK2XhkU
- Üstün Dökmen, İletişim Çatışmaları ve Empati (Sanatta ve Günlük Yaşamda), Remzi Kitabevi, 2008.