Kavaklıkta Kayboldum – Perihan TOPAL – Ekim 2013 
Bir çocukluk anısından bugüne…

İlk hatırladıklarım şunlar: Tozlu bir sokak. Sokağın iki yanında büyük bahçe içinde evler. Hava sıcak. Güneş parlak. Bizim oturduğumuz evin önünden küçük bir dere kıvrıla kıvrıla uzanıyor. Evimize derenin üzerine kurulu küçücük bir köprüden geçiyoruz.

Sokakta benden bir-iki yaş büyük ablam, kuzenlerim ve diğer çocuklarla birlikte oyun oynuyoruz. Kalabalığız, bağrışmalar, seslenmeler. Yaşım daha çok küçük. Tüm detayları hatırlayamıyorum, sanırım çocuklardan birinin önerisiyle kendimi evimize yakın bir kavaklığın içinde buldum. Kavaklar o kadar uzun ki tepelerini göremiyorum. Her yer yemyeşil. Biz ‘çıtlık’ deriz, yenen otlardan topluyoruz. Herkesin elinde bir bıçak, yeşillikler içinde seçe seçe otları topluyorlar. Ben de bir heves ot toplama telaşındayım.  Elimde çocuklara pek teslim edilmeyen ama ot toplama işi için alınmış parlak bir bıçak. Bir nevi çocukluk ganimeti. Diğer elimde ot torbası. Keyifle çıtlık topluyorum. “Bir iş yapabilmenin sevinci”. Ot toplamaya öylesine dalmışım ki gök gürültüsü gibi bir sesle irkildim. Kavaklığın sahibi izinsiz kavaklığına girdiğimiz için bize bağırıyordu. Bir anda tüm çocuklar çil yavrusu gibi ortadan kayboldular. Ben bir elimde bıçak, bir elimde topladığım otlarla kavaklığın içinde kalakaldım. Hangi yöne kaçtığımı bile bilmiyorum. Neden sonra kendimi bir sokakta buldum. Hiç bilmediğim bu sokakta yürümeye başladım. Korkuyordum da. Sokakta benden başka kimsecikler yok. Nereye gideceğimi bilmiyorum. Kavaklığa nasıl girdiğimizi bile hatırlamıyorum.

Korkak, ürkek, çaresiz bir şekilde yürürken eski bir evin bahçe kapısı önünde oturan kızları gördüm. Aralarında konuşuyor, gülüşüyorlar. Ürkek bir şekilde yanlarına yaklaştım. Kızlar şaşkınlıkla bana baktılar. Belki de halim onları etkilemişti. Bir elinde sıkı sıkıya tuttuğu küçük bir bıçak, öbür elinde bir tutam çıtlık olan gözyaşları toza bulanmış, burnundan akan sümüğü gözyaşlarına karışmış garip bir çocukla karşı karşıyaydılar. Onlar için sıkıcı, sıcak ve uzun bir günün belki de tek eğlenceli anıydı.

Ben ağlamaklı bir halde evime hangi yoldan gidebileceğimi sordum. Kızlardan biri kıkırdayarak;

– Eğer elindeki bıçağı verirsen sana yolu gösteririm, dedi.

Ben bir elimdeki parlak bıçağa baktım, bir bıçak karşılığında alacağım cevabı düşündüm. Bıçaktan vazgeçmek istemiyorum ama yolunu kaybetmiş bir çocuğun çaresizliği… İstemeyerek de olsa bıçağı uzattım. Benimle konuşan kız bıçağı aldı gülerek evinin bahçe kapısından içeriye girdi. Ben ağlamaya başladım ve bıçağımı geri istedim. Hem parlak bıçağım gitmiş hem cevap alamamışım. Kız kıkırdayarak geri döndü.

– Öyleyse elindeki çıtlığı ver, torbayı ver, cevabı al dedi.

Çıtlığı ben toplamışım, uğraşa uğraşa, üstelik bu maceranın tek kazancı o olacak, ondan da vazgeçemiyorum. Kız uzandı, bıçağı elime bıraktı ve elimdeki bir tutam çıtlığı alarak yine bahçe kapısından içeri girdi. Torbam gitmiş, bıçak elimde ama aklım çıtlık torbasında. Ben yine ağlamaya başladım ve verdiğim çıtlığı geri istedim. Kızlar halime bakıp gülüşüyorlar ve benimle eğleniyorlar. Benim tek isteğim ise elimdekilerin hiç birini vermeden doğru yolu öğrenmek.

O anda tek yapacağım şey ağlamak ve ben de gözyaşları döküyorum.

İçeri giren kız beliriverdi yine “Madem istiyorsun al bakalım” diyip çıtlığı bana geri verdi ve artık pek gevşek tuttuğum bıçağı avcumdan çekiverdi. Bu verip almalar ne kadar devam etti bilmiyorum. Ben çaresizlik içinde kıvranırken onlar eğleniyorlardı. Nihayet bu eğlenceyi tadında bırakmak istediler ki artık ciddileştiler. Bana adımı ve kimin kızı olduğumu, nerede oturduğumu filan sordular. Sonra tam karşılarında bulunan duvardaki bir yıkık köşeyi gösterdiler. O tepecikten geçersem yolu bulacağımı söylediler.

Kızlara minnettarlıkla baktım ve sessizce teşekkür ettim. Bir elimde bıçağım, öbür elimde çıtlığım duvardaki aralığa doğru yürüdüm. Benim geçebileceğim genişlikte bir aralıktı. İçinden geçtim.

Duvarın öteki tarafı bizim evimizin tam karşısındakievin büyük bahçesiydi. Birden öylesine rahatladım ki! Elim ayağım boşandı. Bildik bir yerdeydim. Benim için duvarın öteki tarafı bilinmezlikti, bu tarafı ise her yerini bildiğim bir yer. Duvardaki o aralık beni hayata yeniden döndürmüştü.

Komşu bahçeyi geçtikten sonra çok rahatladım ve sokağa çıktım. Ablam da dahil tüm çocuklar hiç bir şey olmamış gibi oyun oynuyorlardı. Benim kaybolduğumun hiç biri farkında bile değildi. Ben de hiç bir şey söylemedim. İçimde bir yerlerde bir anı olarak kaldı.

4,6 dakikalık okuma 27 Ekim 2013

Yorum yazabilirsiniz

Yazar hakkında: Perihan TOPAL

Perihan TOPAL
YENİ BİR BEN YARATMAK
SONSUZ SEÇENEK