Mavi Gözlü Kızın Güneşli Rüyaları sesli öykü kitabı
kapak resminin üstüne tıklayarak her sayfayı çevirip* dinleyebilirsiniz (okuyabilirsiniz)
* Bilgisayarlarda açıldığında otomatik olarak ikişer sayfa olarak okunmaya başlar. Telefonlarda ise (güvenlik özellikle iPhone’larda) her iki sayfa için gördüğünüz ÇAL düğmesine (üçgen şekil) basmanız gerekmektedir.
Her zaman çiçeklerle çeşitli oyunlar oynar, her fırsat bulduğunda bahçeye koşar, çiçeklerin arasında düşlere dalardı.
Düşleri kadar rüyaları da bir hoştu Mavi Gözlü Kızın. Rüyalarında bir gece dans eden gezegenleri, başka bir gece şarkılar söyleyen yıldızları görür; çevresindekilere heyecanla anlatırdı.
En sevdiği rüyaları ise ona her seferinde eşsiz deneyimler yaşatan yolculuklarla ilgili rüyalardı. Birbirini tamam edercesine peşi sıra devam etti bu rüyalar. Her seferinde yeni yolculuklar…
Bu rüyaların ilkinde yeşil, yemyeşil bir yol uzanıyordu Mavi Gözlü Kızın önünde. Yolu tanımıyordu, ama hiç duraksamadı. Susamış bir insanın pınara koşması gibi koşarcasına yola adım attı. Üstelik gökyüzünde arkadaşı Yıldız vardı. Onu eski rüyalarından, düşlerinden de tanırdı. Ne zaman bir cevaba ihtiyaç duysa ona sorardı.
Daha yolun başlarındayken kocaman bir tabela gördü Mavi Gözlü Kız; üzerinde ‘kendine giden yol’ yazan. Ne demekti? Pek anlayamadı…
İçinden “ama ben kendimdeyim zaten” diye düşünürken Yıldız cevap verdi “sana o düşleri fısıldayan kendini tanımak istemez misin?” Mavi Gözlü Kız şaşırdı “düşleri kendim kuruyorum sanıyordum. O düşleri bana fısıldayan, daha da güzel düşleri olan bir kendim varsa, elbet onu tanımak isterim” diyerek adımlarını sıraladı.
Yol boyunca taşlarla, toprakla, karıncalarla, gelinciklerle, karanfillerle, lalelerle arkadaşlık etti. Ayrıca, kendi gibi yolda yürüyenlerle, biraz yürüyüp mola verenlerle, yola devam etmek isteyenlerle, istemeyenlerle karşılaştı. Hepsiyle uzun uzun sohbetler etti. Hepsini tanımaya gayret etti. Onları tanıdıkça düş dünyasının zenginleştiğini ve içinde kocaman bir dünya oluştuğunu gördü. Hepsini çok sevdi.
Epey uzun bir yoldu, yeşil yol. Yoruluyordu Mavi Gözlü Kız biraz tabii, ama fazlasıyla değerdi. Yolun nereye uzanacağını bilmeden sabırla yola devam etti.
Başlarda yol tatlı bir yokuş gibiydi, ancak ilerledikçe yokuş dikleşti ve Mavi Gözlü Kız zamanla bir dağa tırmandığını fark etti. Bazı zamanlar birazcık tedirgin olsa ve “acaba yolu kaybettim mi?” diye düşünse de hemen göğe bakıp arkadaşı Yıldız’ın hala orda olduğunu, her zamanki gibi ona yol gösterdiğini görüp mutlu oluyordu.
Bir gün, yolun bir aşamasında Yıldız ona “buradan sonra sadece en sevdiğin arkadaşlarını yanına alabilirsin” dedi, “ama en fazla parmaklarının sayısı kadar.”
Mavi Gözlü Kız düşündü…. düşündü… Hangi arkadaşlarını seçsin bilemedi. Çiçekleri mi? Hayvanları mı? Çocukları mı?” Kafası epey karıştı.
Puflayarak avcunun içine aldı yüzünü ve “Birini değil, birazını değil; hepsini seviyorum. Biz bir bütünüz. Ayırt edemem ki. Eğer hepsini seçemeyeceksem buradan ileriye gitmiyorum” diye cevap verdi. Yıldız ışıldayarak, “senden de bu cevap beklenirdi” dedi.
O an yol ayağa kalktı ve kocaman bir kapıya dönüştü. Mavi Gözlü Kız gözlerine inanamadı. Acaba kapının ardında ne vardı?
Tam kapıyı çalacakken, Yıldız, “Seninle yolculuk çok güzeldi. Benim rehberliğim buraya kadar. Kapıyı çalınca yeni rehberin açacak kapıyı.” dedi.
Mavi Gözlü Kız “sen de gelemez misin?” diye sordu. Göz kırptı Yıldız, “Hiç unutma” dedi, “Hepimiz, her zaman beraberiz.”
Peynir tekerleğine benzeyen, kocaman, güler yüzlü biri açtı kapıyı. Ve açar açmaz gökyüzündeki yerini aldı. Mavi Gözlü Kız yeni yol arkadaşının Ay olduğunu hemen anladı. “Sen de Yıldız gibi bana yol gösterir, yolumu aydınlatır mısın? ”dedi heyecanla. “Hay hay,” dedi Ay ve aydınlattı yolu ışığıyla.
Yolculuk yapmak bir keyifti Mavi Gözlü Kız için. Yeni bilgiler edinmeyi, yeni yerler keşfetmeyi seviyordu. Okumaya, öğrenmeye doymuyordu. Biraz ilerleyince koca bir okyanusla karşılaştı. Daha önce okyanus görmemişti, ama kendini hiç de yabancı hissetmedi. Hemen bu güzelim deryaya daldı. Okyanus, ona henüz bilmediklerini anlattı. Aslında ona, kendini hatırlattı.
Mavi Gözlü Kız okyanustan çıktığında kendine dair şeyleri hatırladığı için mutluydu. Ama diğer yandan da yalnızlık hissediyordu. Yol tenhalaşmış, başka ayak izleri görünmez olmuştu. Daha önce kimse geçmemiş miydi buralardan? “Neden kimsecikler yok buralarda, neden çiçekler yok?” diye sordu, aslında kendine; ama yüksek sesle. Bunu duyan Ay “Çiçekler değil ama tohumları burada,” dedi, “Üstelik yeşil yolun yarısında bekleyen, kapıyı göremeyen, tepesine kadar çıkmayı düşlemeyen buralara gelemez.” Mavi Gözlü Kız “benim niyetim de tepeye çıkmak değildi ki” dedi anlam vermeye çalışarak, “daha iyi düşler kuran kendime gitmek istediğim için yolu hep takip ettim.”
O an o güzelim, parlak Ay gökyüzünde beyaz bir gölge gibi kaldı. Işıkları görünmez oldu birden. “Gökyüzünü bu kadar aydınlatan şey, olsa olsa…” dedi içinden…
İşte o an Güneş’i gördü Mavi Gözlü Kız. Büyülenmişti…
Bir başka rüyada yola devam etti Mavi Gözlü Kız, Güneş’in aydınlığında. “Seni bekliyordum,” dedi Güneş, ona. “Demek biliyordun geleceğimi” dedi Mavi Gözlü Kız, mutluluğa bulanmış bir şaşkınlıkla. Gülümsedi Güneş ve açtı kollarını. Hiç konuşmadılar, uzun uzun sarıldılar.
Sarıldıkça Mavi Gözlü Kızın saçları güneş gibi parlamaya başladı. Ardından elleri… kolları… bacakları… Hepsi oldu birer güneş ışını…
Güneşin uzandığı her yere; denizlerin dibine, mağaraların derinlerine, hatta adı bile bilinmeyen yıldızlara, gezegenlere beraber uzandılar. Mavi Gözlü Kız coşkuyla “Çok şanslısın.” diye bağırdı, “Güneş olmak, çok güzel bir şeymiş. Hep kollarım herkesi sarmalasın istedim. Ben de güneş olabilir miyim?”
Güneş gülümsedi; “Ben senin içindeyim, sen de benim içimdesin, içine bak; göreceksin.” dedi.
“Ne yapmam gerekiyor bunun için?” diye sordu Mavi Gözlü Kız heyecanla.
“Bunu aşağıda kırmızı yolda yapabilirsin ancak,” dedi Güneş “Burada kurduğun düşleri orada gerçekleştirebilir, içindeki Güneş’i orada bulabilirsin.”
Bunu duyan Mavi Gözlü Kız durur mu? Uçarcasına dağdan aşağı koştu. Aşağıya iner inmez de kırımızı yolu buldu. Hava alacakaranlıkken hemen yola koyuldu.
Yolda tanıdıklarını, sevdiklerini gördükçe onlara anlatmak istedi: “Biliyor musunuz ben Yıldız’la, Ay’la, Güneş’le tanıştım.” dedi, “Hem biliyor musunuz ben de Güneşmişim.”
Arkadaşları şaşırdılar, ne demek istediğini anlamaya çalıştılar. “Sen Mavi Gözlü Kızsın, nasıl Güneş olabilirsin? “Göster o zaman bize” dediler.
Durakladı Mavi Gözlü Kız, nasıl gösterecekti? Düşüncelere daldı. Sonra Güneş’in dediklerini hatırladı ve adımlarını hızlandırdı. Az gitti, uz gitti, dere tepe düz gitti. Yürüdüğü her yerde tekrar Güneş’i görmek, onunla kucaklaşmak istedi. Oraya baktı, buraya baktı, bulamadı. Yürümeye devam etti. Hiç vazgeçmedi. Ağaçların arkasına baktı, taşların altına baktı, bulamadı.
Mağaraların içine baktı, bulamadı. Çiçeklere, böceklere sordu; “Güneşimi gördünüz mü?” Çıt yok. Ara ara Güneşin sesini duyar gibi oldu; hemen etrafına bakındı, yok.
Yol yokuşlu ve uzundu. Üstelik daha önce hiç bilmediği patikalardan, dönemeçlerden geçiyordu. Sandığından zordu bu yolda yürümek, sandığından zordu düşleri gerçeğe dönüştürmek.
Önemliydi yorulsan da, mola versen de, sonunda hep yola devam etmek. İşte o da, ne zaman zorlansa yeşil yolda öğrendiklerini hatırladı. Yeşil yoldaki dostları, bu yolu da aydınlattı.
O aydınlığın ışığında fark etti Mavi Gözlü Kız ilerideki bahçenin ağaçlarının kurumakta olduklarını. Hemen bahçeye girip onları iyice bir suladı, kuruyan kısımları da bir güzel budadı.
Yine o aydınlıkta gördü Mavi Gözlü Kız, oyunları bozulan çocukları. Hemen onlara katılıp, bir araya topladı. Onlara, yeni bir oyun anlattı ve bu yeni oyunu bizzat kendi başlattı.
Bu zorlu yolculukta bazen yoruluyordu. Öyle zamanlarda bir durakta mola vermek, dinlenmek, demlenmek gerekiyordu. Mavi Gözlü Kız, duraklarda da yeni şeyler öğreniyordu.
Bir gün arkadaşları ile kendine bir okul yapmak istedi. Kollarını sıvadı, inşaata girişti. Hemen bir harç kardı ve tüm tuğlaları o harçla birleştirdi. Sonra da okulu mavi renge boyadı. Kırmızı yol boyunca Mavi Gözlü Kız hep çalıştı.
Uzun zaman sonra bir akşam yorgunluğunda bir ayna buldu, Mavi Gözlü Kız. Aynaya bakınca gördüğü kendi yüzüne sordu “Güneşimi gördün mü?” İşte, tam o an aynada belirdi Güneş. Çok mutlu oldu Mavi Gözlü Kız: “Nerelerdeydin?” dedi “Seni çok özledim. Herkese sordum, bulamadım.” Güneş tebessüm içinde “Sana ne demiştim:” dedi, “Ben senin içindeyim, sen de benim içimdesin, içine bak; göreceksin.”
O an tanıdı o sesi Mavi Gözlü Kız. Ara ara duyduğu sesti bu. Demek baştan beri orada, içindeydi. Oysa onu hep dışında aramış, dışarıda bilmişti. O an Güneş’le tekrar kucaklaştılar. Birbirlerine karışıp, bir ve bütün oldular. Tüm yolları, yolculukları şimdi anlıyordu. “Sadece benim değil” diye geçirdi içinden, “Güneş herkesin, tüm insanların içinde. Bunu hemen arkadaşlarıma söylemeliyim. Onlara kendi içlerindeki Güneşleri, gerçek mutluluğu bulmaları için yardım etmeliyim. Böylece insan bir güneş gibi dünyayı aydınlatacak ve gerçek tüm dünyada yaşanacak.” Sonsuz bir ferahlık içini sarmıştı.
Bu farkındalıkla sonuna geldiğini anladığı kırmızı tepeden aşağı inmeye başladı. İner inmez engin denizler gibi, sonsuz gökyüzü gibi mavi, masmavi bir yol belirdi önünde. Yürümeye başladı, büyük bir eminlikle. Yürüdükçe ışıldadı, ışıldadıkça adımlarını güvenle attı.
Mavi gözleri daha bir maviydi artık. Onu gören arkadaşları da ona özendi; “Biz de senin gibi olmak istiyoruz,” dediler. Mavi Gözlü Kız gülümsedi, “Zaten benim gibisiniz. Güneş herkesin içinde bir tohum. O tohumu yeşertirseniz, sizler de birer Güneş’siniz.”
İnsanlık Güneşi Vakfı
Gerçek İnsan Öykü Kitabı Projesi ürünü.
Resimleyen: Nilgün YILMAZ TEZER