Sağlığı Korumak ve Kazanmak İçin Bütünü Yaşamak – Dr. Gül YILMAZ ÇINAR – Nisan 2013
İnsan yaşadığı hayatın ne kadar farkında, aslında ne kadarını kendi yönetebiliyor dersiniz? Nedir bizi, hayatımızı yönlendiren? Kendi arzularımız, kendi doğrularımız ya da amaçlarımız mı? Yoksa tamamen dış unsurlar tarafından farkına varmadan mı yönetiliyoruz?
Her dönemin, her kültürün insanın kendini tanımasına yönelik ayrı ayrı yaklaşımları, yöntemleri olsa da ne yazık ki modern çağ kültürü insanı insan yapan değerlerden çok kendine yabancılaştıran dışsal unsurlara yönlendirmiş insanı. Doğru sandıklarımızla, bize öğretilenlerle belirlemeyi öğrenmişiz rotamızı. Bize yüklenen kimliklerle tanımlamışız sadece kendimizi. Çoğu zaman hiç sorgulamadan, hiç farkına varmadan.
İnsanın kendinden uzaklaşmasını hedefleyen bu yabancılaşma öğretisi belki de hiç beklenmedik bir amaca hizmet etti ve bir niyet tetikledi insanın derinlerinde. Sadece kendine öğretilenlerle sınırlı kalmayıp, kendi içine yönelme, tüm filtrelerden, tüm yargılardan bağımsızlaşarak kendi ile gerçek bir iletişim kurma yani kendini tanıma, özünü hatırlama niyeti.
Bundan dolayı olsa gerek günümüzde köşe yazılarının, sohbetlerin, raflardaki birçok kitabın konusu oluverdi farkındalık. İnsan farkındalıklı yaşamın yollarını aramaya başladı hayatın birçok alanında. İnanç hayatının, sosyal hayatın yanı sıra bilim de insanın kendine yönelmeye başladı. Bilim adamları belki de daha önce kabul edilmez diye düşünülen yöntemlere açtılar yüreklerini.
Bilim, insanı tüm boyutlarıyla tanımaya, farkındalıklı yaşamı aramaya koyuldu. Çok çeşitli çalışmalar yürütülmeye başlandı bu alanda. Bunlardan önemli bir tanesi de dilimizde tam karşılığı bulunmasa da ‘bütünsel an farkındalığı’ şeklinde ifade edilebilecek olan ‘mindfulness’ kavramıdır.
‘Mindfulness’, “içimizde (bedenimiz, zihnimiz ve kalbimizde) ve çevremizde deneyimlediklerimize, yargısız ve eleştirisiz bir şekilde bilerek tüm dikkatimizi odaklamak ve gözlemleyebilmektir. Bunu yaparken zihnimiz, bedenimiz ve kalbimiz odaklanmış bir dikkatin ışığı altında bir araya gelerek bütünlenir, ‘ben’ ve ‘diğer her şey’ arasındaki ayrılık incelir, yok olur ve bütünlük yaşanır” (1).
Batı toplumunda son 20 yıldır ilginin arttığı ‘mindfulness’ aslında doğu kültüründe kadim zamanlardan beri varlık bulmaktadır. Tıp dünyasında bu konuda pek çok çalışması bulunan nörolog Dr. Daniel J. Siegel ‘mindfulness’ yönteminin, şimdiki ana zihni odaklayan bir çeşit dikkat becerisi olduğunu ve insanın kendi içine uyumlanmasını sağladığını söyler. Bu şekilde bir farkındalık, kendimizin en iyi arkadaşı olmayı, sevgi dolu ve uyumlu bir ilişki kurmayı sağlar.
Önce zihni anlamak gerekir bütünsel an farkındalığını derinlemesine keşfedebilmek için. İnsan zihni sadece beyinsel aktiviteden oluşmaz. Zihin enerji ve bilgi akışını düzenleyen bir süreçtir aslında. Vücudumuzdaki ve beynimizdeki (tüm vücutta bütünlenmiş) enerji ve bilgi akışı ile vücut bulur. Bu bilgi akışı, hem bireyin hücreleri arasında hem de bireyler arasındadır. Şu an bu akış benim yazdığım bu kelimeleri sizler okurken aramızda gerçekleşmektedir ve zihinlerimizi şekillendirmektedir. Sizler bu cümleleri okuduğunuzda sizin içsel sürecinizdeki akış vücut bulmaktadır (2).
‘Mindfulness’ ile otomatize olarak giden hayattan uyanış gerçekleşir, çünkü enerji ve bilginin akışı bilinçli dikkatimizin odağı haline gelir. Böylece içeriği onurlandırma ve akışı düzenleme şansı doğar. Çünkü dikkatimizi nasıl odakladığımız zihnimizi şekillendirir. Şu-an-burada olan deneyime ve zihnin doğasına odaklanmak ‘mindfulness’ dediğimiz bu özel tip farkındalığı yaratır. Yaşadığımız deneyime açık zihin, merak, kabul ve sevgi ile bakmayı sağlar(2).
Bütünsel an farkındalığı üzerine yapılan çalışmalarda gün içinde bu farkındalığı canlı tutmanın, zihnin negatif içeriğinde azalma, diğer insanlar ile iletişimde iyileşme ve uyum sağlama, şefkat, empati, başkalarının bakış açısını anlama gibi pek çok katkısının olduğu görülmüştür (2).
Ayrıca beden sağlığı üzerinde de olumlu etkileri vardır. Bağışıklık sistemine destek olur, stres aktivitesinde azalma, yeme, uyku alışkanlıklarında düzelme, kronik hastalıklarda iyileşmede artış, santral sinir sistemi ve otonom sinir sistemi ile olumlu etkileşim, ilaç kullanımında azalma gibi yaraları bulunmaktadır.
Bu yöntemden hareketle Dr. Jon Kabat-Zinn tarafından 1984 yılında uygulanan MBSR Programı (Mindfulness Based Stress Reduction) şu anda dünyada 200’ün üzerinde bilimsel çalışmada kullanılmaktadır. Tıbbi rahatsızlıklarda duygulanımı ve stresi kontrol edebilmek için başlatılmış olan bu programda hayatın sunduğu tüm deneyimlere daha istikrarlı, açık, anlayışlı ve bilgece bakıp, etkin cevaplar yaratabilecek zihinsel bir denge hali oluşturabilmek amaçlanmış.
MBSR programı birçok farklı hastalık grubunda kullanılmakta. Bunlardan bazıları kronik bağımlılıklar, anksiyete bozuklukları, kanser tedavi süreci, fibromyalji, diabet ve hipertansiyon sürecinde, sedef hastalığında, kalp damar hastalıklarında, kronik ağrılarda, bağışıklık sisteminin desteklenmesinde, depresyon ve benzeri rahatsızlıklardır. Çalışmalar göstermiştir ki; gruplardaki kişilerde fiziksel, psikolojik ve kişiler arası ilişkiler açısından olumlu ilerlemeler gözlenmektedir.(3).
Bir durup düşünün: Ayak parmağınızı bir taşa vurdunuz ve ağrısını çok yoğun bir şekilde hissediyorsunuz. Bu durumda ‘evet ağrının farkındayım’ diyebilirsiniz. Bu sırada zihninizden geçen düşünceyi yakalayabilirsiniz ‘Ne salağım ayağımı mahvettim, nasıl yaptım bunu?’. Bu şikayetin verdiği acının, sizi ayağınızın yansıttığı ağrıdan daha fazla rahatsız ettiğini gözlemleyebilirsiniz. Bu noktada ağrının farkındasınızdır ama açık zihin, merak, kabul ve sevgi ile dolu bir farkındalık yoktur. Zihin kazadan dolayı kendini küçümseyerek ağrıyı arttırmaktadır. Sadece ağrıyı hissetmek ile stres yaratarak bu ağrıyı arttırmak arasındaki fark önemlidir (2).
Mindfulness tekniğinin yararı ile ilgili genel kanı; kişinin içinde bulunduğu hayat şartlarının farkındalıkla kabulünün ‘hayatın nasıl olması gerektiği’ ile ‘olduğu hali’ arasındaki mücadelenin azalmasına neden olmasından kaynaklandığıdır(2).
Bu tekniğin insana sağladığı en önemli fayda, kişinin gelişen farkındalık ve otomatize zihinsel süreçleri gözlemleyip bu döngüleri kırabilmesi, hem kendisi hem de çevresi ile sevgi dolu ve uyumlu bir iletişim kurmasını sağlamasıdır. Kişi kabul sürecini deneyimler.
‘Mindfulness’ öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir yetenektir. Bu yeteneğin gelişmesi ile yargı ve yorumlardan özgür olarak deneyimleri direkt algılama becerisi ve kelimelerin ötesindeki hayata odaklanarak gözlemleyebilme yetisi gelişir.
Bu noktada kendimiz tarafından içten ve samimi bir şekilde anlaşılabilmiş olmanın getirdiği içsel huzuru ve hizalanmayı yaşarız. Sorgulama kültürü ve sürekli öğrenme yaklaşımından uzaklaşmadan, yaşadığımız deneyimleri olduğu gibi kabul ederek ve bizi nasıl zenginleştirdiğinin farkına vararak, sağlıklı olmanın yeni yollarına kapılarımızı sonuna kadar açar, bireysel ve kolektif hayatlarımıza farkındalığı ve bilgeliği davet etmiş oluruz.
Kaynaklar:
- Farkındalık Maceraları. Dr. Jan Chosen Bays. Kuraldışı Yayıncılık.
- Reflections on The Mindful Brain. Daniel J. Siegel , MD. The Mindful Brain: Reflection and Attunement in the Cultivation of Well-Being, 2007.
- What do we really know about MBSR? Jon Kabat – Zinn, MD. Psychosomatic Medicine 2002 64:71-8