sade1yaşam
‘Hayatın gitgide artan karmaşası ile başetmenin yolu daha karmaşık, daha kompleks yöntemler değil, içimize -bizi birleştiren o alana yani özümüze- dönerek o özü yansıtacak ekonomik ve sosyal hayatı sürmektir. Bunun için sadeliğe ihtiyaç vardır.’ Richard Gregg
Daha fazlası -daha fazla yemek, daha çok kıyafet, daha güzel bir ev, daha iyi bir araba, daha çok arkadaş, daha çok sevilmek vs- için olan ihtiyacımız bizi sade bir yaşamdan alıkoyan. Günümüzde hayatımızı çevreleyen bir kültür, bir iklim halini almış tüketim. Dünyamız ve ekosistem de bizim bu yaşantımızın yükünü çekiyor. Tüketim zenginliğine ve özgürlük anlayışına dair yapılmış bir algı oyunu oynanan. Bir marka satın alırken prestij duygusunu satın almaya, tatmin duygumuzu doyurmaya çalışıyoruz. Hayat standartını yükseltmek ile hayat kalitesini yükseltmeyi karıştırır olmuşuz. Önceden ihtiyaç odaklı alışveriş yaparken şimdi arzu odaklı tüketiyoruz. Oysa ki yaşamak ve iyi hissetmek için bize ne lazım? Ne kadar para? Ne kadar eşya? Ne kadar toprak? Bu soruyu kendimize sormak ve cevabını düşünmek bile bizi sadeleştirebilir.
Tabii ki daha az tüketmek, daha azla yetinmek sadeliğe katkı sağlar; ama bununla sınırlı değildir, sadelik. Maddesel boyuttan çok daha fazlasıdır. Sade yaşam herşeyden önce zihinsel bir kabul ve davranış değişikliğidir. Mesela bolluk, maddesel bir varlık durumu olmaktan ziyade zihinsel bir anlayıştır. ‘Yeterli şeyi olduğunu düşünen insan zengin, yeteri kadara sahip olan ama bunun farkında olmayan insan fakir’ demiş Lao Tzu. Bolluk bilinci tatmin ve varolanın farkına varma ve şükretmeye odaklanmamızı sağlar. Ve şükür sadeliği davet eder yaşamımıza .
Kendimizi zihinsel olarak da doğru şeylerle beslediğimiz bir biçim sade yaşam. Zamanımızı gerçekten önemli ve ilham veren şeylerle geçiriyor muyuz? Bazen dizilerle saatlerimizi geçirebiliyoruz dinlendiğimize dair bir algıyla. Ya da bilgisayar başında. ‘Bilgisayar başında 4-5 saat geçirmek bütün gün patates kızartması yemeye benzer’ diyor Thich Nhat Hanh.
Bilgi edinmede de sadelik günümüzde çok önemli bir konu. Mevcut bilgileri araştırmadan, kendi süzgecimizden geçirmeden, sindirmeden tüketmek eğilimindeyiz. Zihnimiz hemen bir sonraki bilgiye geçmek istiyor. İnternet ve sosyal medya da bu tüketim şeklini destekliyor malesef. Araştırma gereği duymadan paylaşıyor, tüketiyor ve bir sonrakine geçebiliyoruz. Bilgi edinmek tabi ki çok kıymetli ancak okuduğumuzu sindirmeden, hayata geçirmeden yeni bilgiler peşinde koşmamak sade yaşam.
Bazı yazarlara göre sadelik içsel bir bahar temizliği gibi. 1936 yılında Richard Gregg içsel bir dönüşümün sade bir yaşam için önkoşul ve temel olduğunu yazmış. Sadelikle birlikte yaşamın sadece görünen yüzüne, önplanına değil arkaplanına da odaklanmaya ve değer vermeye başlarız. Bilincin değişimi ile önem verdiğimiz alan genişler ve hem önplanı hem arkaplanı hissedebilir, bütünleştirebiliriz. Sade bir yaşam diğerleri ile karşılıklı bağlarımızı hatırlamamıza destek olur. Gandhi ‘ Biz sade yaşarsak başkaları da sadece yaşayabilirler’ diyerek bu bağa dikkat çekmiştir.
Bugün çok daha fazla sayıda kişi/yazar/düşünür sadelik için içsel bir arınma sürecinin gerekli olduğunu vurgular oldu. Arınmış kişi sade bilgiyi tercih eden, sade düşünen, sade bir dil kullanan kişidir. Basit ve sade yaşar. Sözün özünü, özün sözünü dile getirir.
‘Sadelik en yüksek gelişmişlik düzeyidir.’ Da Vinci
Özlem Kaya, Ocak 2017