Sonsuz Sabır, Sonsuz Umut Demekmiş – Elif Berna KUTLUATA – Ocak 2016

Sonsuz… Sonsuz sevgiler… Sonsuz mutluluklar… Her neyse yaşanan, bir son olmaksızın, biteviye devam etsin… Sonsuz… Sondan bağımsız insanlık hali. İnsanın kendi sonsuzluğunu deneyimlemesine bağlı bir farkındalık. Yamacında sonsuzluğu yaşayan varsa ondan esinlenerek varlığına davet ettiğin bir ruh hali. Oysa içten içe bilirsin ki son denen şey vardır. Nerede durduğuna bağlıdır. Bedenin sonu, ilişkilerin sonu, kariyerin, işin, aşın, aşkın sonu var. Yok, sandığın gibi tüm bunların bir aşamasından bahsetmiyorum güzel okuyucu. Kastım, bir daha dönüşü olmaksızın her şeyin dönüştüğü bir sonluluk. Suyun buharlaşması değil, kömürün yanması… Son değil diyebilirsin ama geriye de dönemezsin.

İşte bu sonluluk içinde insanın kendi sonsuz varlığını deneyimlediği o anın genişlemesiyle yaşanan farkındalık sonsuzluk. Genişledikçe hayatın içinde görünür olan varlık halleri. Yani içinde yaşadığının dünyada hızla somutlaşması, görünür olması, varlık kazanması ve buna uyumdan doğan sonsuzluk.

Sonsuzluk bir şeyin bitmemesi değil, insanın sürekli ve geriye dönmeksizin dönüşmesi.

Sonsuz sabrın, sonsuz tahammül olduğunu sandığım zamanlar oldu. Belki sizin de olmuştur. Sabrın durmak değil, bir eylem biçimi olduğunu bilsem de içten içe, sabredilenden bağımsızlaşamamak vardı. Bir şeye sabır gösteriyordum. Bir şeylere sabrediyordum ve o şeylerden kurtulmak mümkün olmuyordu.

Sonra bir doktor arkadaşımın kanserli hastası için söylediği aklıma takıldı “Bedenin ilaca tahammülü mümkün değil, tek çare ameliyatla o bölgeyi çıkarmak”. Yani tahammül etmek bir yere kadardı, tahammül edemediğinde, sorunu bütünden uzaklaştırıp dengenin yeniden kurulmasını sağlamak gerekti. İyi de, sorun da olsa, bir parçayı çıkarınca bütün, bütün olarak kalacak mıydı? Kalıyor muydu? Kendi dengesini sağlasa da, yeni bir bütünlük oluşsa da, %99, %100 oluyor muydu? Yüzlerle, doksanlarla sonsuzu öğrenmeye çalışanın hali işte böyle oluyor, gayretli ve uykusuz… Daha önce uykuları kaçmış nicelerinin sözleri, emekleri ve bilgileri var elbet. Ama yetmiyor, sonsuzu bilmek, yaşamaya yetmiyor. “Ben artık şarkı dinlemek değil, söylemek istiyorum” dediğin an her ufuk sadece öneri. Seçmeli ve yürümelisin.

Sonsuz sabrın tahammülden değil, varlığının bilincinde olmaktan doğduğunu biliyorum elbette. Yani varlığın bütününe ilişkin bir deneyim, sonsuzluğa dair bir yaşam varsa sonsuz sabır doğuyor. İşte o zaman sorunu kesip bütünden çıkarmak çözüm olmuyor. Sandığın gibi değil canım okuyucu, doktorların işine karışmıyorum. Ama içten içe beden bütünlüğünden bile cayamayacağını bilen bir varlığın, daha büyük bütünler söz konusu olduğunda neşter meraklısı olamayacağını söylüyorum. Sonsuzluğa dair üç beş cümlenin ötesinde bir deneyime niyet varsa eğer, çıkarmak, atmak, ayırmaktan uzaklaştırıyor hayat insanı.

Sonsuz sabır, sonsuz umut demekmiş meğer. Sabır, bir şeye tahammül değil, o şeyin hayattaki yerini keşif. Tablonun çoğunu şıkır şıkır yaparken, hep elinde kalan bir yapboz parçası gibi. Bazen elinizde böyle duygular, düşünceler, hedefler, özlemler, durumlar, meraklarla kalmak mümkün. Yılların geçebilir o yapboz parçasını elinde tutmakla. O insanla, o ilişkiyle, o yaşayışla ne yapacağını bilemezsin. Bir şey yapıp yapamayacağını da bilemezsin. İşte elinde yapbozun nereye ait olduğunu bilmediğin bir parçası ile bakınırken ve sahip olduğu potansiyeli anlayamadığınla tekrar tekrar yüzleşirken yaşananlar sonsuz sabır. Parçaya sabır, elinde manasızca duruşuna sabır, elinde manasızca duran bir parçaya rağmen diğerleri ile yola devam etmek sabır… Kendinin sonsuzluğunu deneyimlerken sonlarını kabullenmek, yaşamak sabır. Sabır umudun ta kendisi. Sonsuz sabra adanmış hayatlar gördüm, sonsuz umudun sönmeyen güneşleri… Kim bilir belki bir gün…

3,8 dakikalık okuma 10 Ocak 2016 ,

Yorum yazabilirsiniz

Yazar hakkında: Elif Berna KUTLUATA

Elif Berna KUTLUATA
FİLM ÖNERİLERİMİZDEN (01)
FARKINDALIĞIN MUCİZESİ (Kitap önerisi)